
Tüketim alışkanlıklarının doğal çevreye verdiğimiz zararın önemli bir parçası olduğunu kanıtlayan bir araştırmanın daha haberine denk geldim. “Doğal çevre” derken, içtiğimiz su, beslendiğimiz toprak ve soluduğumuz havadan bahsediyorum, yani “yaşamsal” bir şeyden. Bunu söylememin sebebi de, bu konuyla “ilgilenmeme” yaklaşımının yersizliğine dikkat çekmek. Malumun ilanı olan bunun gibi birçok araştırma yapılıyor, bunların mümkün olduğunca fazla insana ulaşması önemli, çünkü bu doğrudan bedeninizi, zihninizi ve evinizi ilgilendiriyor, yani her gün yaptığınız yeme, içme, davranış ve alışveriş tercihlerinizi!
İşte burada etik tüketim devreye giriyor. Aldığım ürünün içindekiler su kaynaklarına, toprağa ve bedenime zarar veriyor mu? Üretim ve paketleme yeri dünyanın bir ucu mu, bana ulaştırmak uğruna orantısız bir enerji mi harcanmış? İçindeki bir hammaddenin üretimi için ormanlar feda mı edilmiş, yerli halkın yaşamsal kaynakları mı sömürülmüş? Alışveriş yaparken bunun gibi sorular sormak etik tüketim sorumluluğunu almak anlamına geliyor. Etik tüketici olmakla ilgili şu yazıya göz atabilirsiniz.
Journal of Industrial Ecology dergisinde yayımlanan bir çalışmaya göre, dünyadaki sera gazı salınımının yüzde 60’ından fazlasının ve dünyadaki su kullanımının yüzde 80 kadarının sorumlusu tüketiciler…
Araştırmanın yürütücülerinden olan, Norveç Bilim ve Teknoloji Üniversitesi (NTNU) Endüstriyel Ekoloji Programında doktora eğitimini sürdüren Diana Ivanova’ya göre, tüketim alışkanlıklarımızı değiştirdiğimizde karbon ayak izinde de önemli oranda bir değişikliğe neden olabiliriz.
Satın aldığımız ürünler ve o ürünlerin üretim sürecinde çevreye olan etkileri, tüketiciler olarak karbon salınımına katkımızı büyük oranda arttırıyor. Örneğin, evde veya iş yerinizde su tasarrufu yapıyor olabilirsiniz, fakat satın aldığınız ürünün üretim koşulları veya üretildiği yer gibi özelliklerine dikkat etmiyorsanız bir yerden tasarruf yaparken diğer yerden harcamaya devam ediyorsunuz! Dünya genelinde kullanılan suyun büyük oranı satın aldığınız ürünlerin üretimi için harcanıyor.
Çok et tüketiyorsanız büyük bir karbon ayak izine ortak oluyorsunuz. Daha önceki bir yazıda da bahsettiğim gibi, su kaynaklarının yaklaşık %70’i endüstriyel et üretimi için ve yeryüzündeki arazilerin yarısına yakını hayvan yemi üretimi ve otlatma için kullanılıyor. Daha az et tüketimi, daha az karbon ayak izi demek!
İşlenmiş ambalajlı gıdaların üretimi çok yüksek miktarda su tüketimine sebep oluyor. Her bir işlenmiş gıda için, hammadde üretimi, işleme tesisine nakliye, üretim ve paketleme gibi süreçlerde bol miktarda su harcanıyor. Harcanan enerji miktarı ise cabası…
Bu araştırmanın ve bir çok benzer araştırmanın gösterdiğine göre, ülkelerin refah düzeyi ne kadar yüksekse çevreye olan etkileri de o kadar fazla oluyor. ABD, Lüksemburg, Norveç, Avustralya gibi ülkelerde kişi başına düşen karbon ayak izi oranı, dünya ortalamasının neredeyse 3 katı üzerinde. Bunun sebebi de, bu ülkelerde nükleer ve HES gibi enerji kaynaklarının yaygın olmasının yanı sıra, ithal ürün ve işlenmiş ambalajlı ürün pazarının da çok büyük olması.
Çözüme giden yol daha “yeşil” bir yaşam biçimine doğru yönümüzü değiştirmek. Etik tüketim alışkanlıkları geliştirmek! Elimizin altındaki ürünlerin market raflarına, geride nasıl bir karbon ayak izi bırakıp geldiklerini düşünerek alışveriş yapmak. Bir ürün satın alırken yaşamın her alanına etki eden çok önemli bir tercih yaptığımızı unutmamak!
Etik alışverişler…
***Bu yazıdaki araştırma bilgileri dusunbil.com sitesinden alınmıştır.