
“İstanbul günlerdir kara teslim!” Bir flaş haber başlığı da ben atayım dedim, zira günlerdir maruz kaldığımız gündem bu. Aman efendim İstanbul’da kar yağdı, hayat durdu, insanlar kayıp poposunun üstüne düştü, hastanelerde ortopedi servisleri doldu taştı falan filan…
Kar yağıyor yağmasına da kentlinin çilesi sonrasında çıkacak. Sonrası bilindik senaryo, karın çoğu toprağın üstüne yağmıyor ki eriyince toprağa ve yer altı sularına falan karışsın, çoğu betonla buluşunca bize bıraktığı şey toprağın ve suyun bereketinden çok çamur ve ızdırap olacak tabii!
“Kar nasıl hayatımızı felç etti” başlıklı kentli gündemimizden biraz sıyrılsak mı diyerek alakasız gibi görünen ama aslında pek ilgili olan bir konuya geleceğim 🙂
Yıllar içinde nesli tükenen türler!
Bunun üzerine izlediğim kısa bir video bunları düşündürdü… Videoda 1902’den günümüze kadar nesli tükenen canlıları gösteriyor.
Hani çoğu insanın bildiği “arılar ölürse insan ırkının sonu gelir” lafı var ya, bunun anlamı üzerine gerçekten düşünmüş olsak tüm canlıların, parçası olduğumuz, nefes almamızı sağlayan doğal döngü içinde yaşamsal önemleri olduğunu bilirdik.
İnsan ırkının eylemleri kaç tanesinin yok olmasına yol açmış ortada, bu demek ki, kaç kere yaşam damarlarımız koparılmış, her şeyin birbirine bağlı olduğu, birbirini beslediği mükemmel denge alt üst edilmiş…
İnsan ırkı yaşamsal gündemler yerine yaratılmış gündemlerle uğraşmaya devam ettikçe kendi ırkının sonunu getirecek, distopya değil gerçek.
Bu yok edilen türlerden, yaşam hakkı ve yaşamsal önem sıralaması açısından hiçbir farkımız yok. Doğa kendini, insan müdahalesinden bağımsız kalabildiği küçük alanlarda yenilemek konusunda o kadar mükemmel ki verdiğimiz zararın etkilerini hala görmezden gelebiliyoruz.
Her şey birbirine bağlı! İşte tam da bu yüzden sevgili insan dostlarım yediğiniz, içtiğiniz, aldığınız ve tükettikleriniz pek çok önemli. Sen gündelik alışkanlıklarının hazzından vazgeçme diye senin kadar yaşam hakkı olan başka bir canlı ve dolayısıyla doğanın herhangi bir parçası zarar görüyorsa, onun yaşam kaynakları sömürülüyorsa o hazzını kenara koymalısın! Yapabileceğimiz en basit şey etik tüketim. En basit şey diyorum çünkü aslında atık hiyerarşisine göre en ideali en az tüketim, mümkün olduğunca sadeleşmek! Ama tükettiklerimizi sorgulamak da iyi bir başlangıç…
İnsan ırkının doğal döngüye nasıl bir katkısı var hala pek çözülebilmiş değil, ben de düşününce bulamıyorum, yani örneğin kuşlar gibi ağzımızla tohum taşıyıp bitki türlerini yayıp çoğaltmıyoruz veya solucanlar gibi toprakta hava kanalları falan açmıyoruz. Ne işe yarıyoruz, parçası olduğumuz doğal dengeye nasıl bir katkımız var ben hala bilmiyorum. Bizi diğer türlerden ayıran en belirgin fark irade gibi geliyor, onu da bırak diğer türleri kendi türümüzün, hatta direk kendimizin bile faydasına kullandığımız söylenemez.
Elimizi attığımız, gündelik yaşamda kullandığımız çoğu şey tartışmalı bir içeriğe sahip, bu durumda hassas davranmaya çalışanların işi baya zor. Ama hassas davranmaya çalışmaktan da vazgeçersek ne anlamı kaldı irademizin? Zaten bir anlamlı özelliğimiz o gibi görünüyor…