Gün geçtikçe İstanbul’da ruhumu besleyecek şeyler bulmakta daha çok zorlanıyorum. Evet, sanat ve kültürün, her türlü sosyal aktivitenin ve yeniliğin merkezi burası, ama ruhu beslemek için bunlar yeterli mi? Benim ruhumun en büyük besin kaynağı, doğası ve tarihi dokusuyla yaşadığım çevre, soluduğum hava.
Şu anda yaşadığım sokakta 3 inşaat var, geçtiğim yollarda parmakla sayılacak kadar az ağaç, ama adım başı yükselmeye devam eden binalar, her an yolumu kesen arabalar ve hep daha çok beton var!
Sürekli bir yenilik, sürekli bir ilerleme çabası. Her an hafıza kaybı yaşar olduk, “Ya geçen ay burada bir pastane yok muydu?”. Bırakın 50 seneyi, 5 sene hatta 5 ay öncesi bile tarih oldu, sadece kitaplardan okuyabileceğimiz bir tarih!
İlerlemeyle ilgili C.S. Lewis’in güzel bir sözü var:
“İlerlemek, varmak istediğiniz yere yaklaşmak anlamına gelir. Eğer yanlış bir yere saparsanız, o zaman ileri gitmeye devam etmek sizi istediğiniz yere yaklaştırmaz. Eğer yanlış yoldaysanız ilerlemek, yön değiştirip doğru yola geri dönmektir, bu durumda en çabuk geriye giden kişi en ilerici olandır.”
Benim “ruhu besleyemeyen kentlerle” ilgili hislerim, bilimsel olarak da kanıtlanmış. Çarpık yapılaşma ve doğal alanların tahribatına yol açan aşırı kentleşme içinde yaşayan insanlar, mutsuz olmaya daha eğilimli!
Yapılan bir araştırmaya göre, yoğun kentleşme ruhsal denge bozukluğu ve depresyon riskini arttırıyor. Bir diğer araştırma ise, şizofreni vakalarının şehirlerde iki katı oranında görüldüğüne dikkat çekiyor. Aşırı kentleşmeye bağlı olarak beyin fonksiyonlarında değişimler olduğu gözlemlenmiş.
Yeşil alandan yoksun yaşamak zorunda kalan insanlarda kaygı ve bunalım oranının, yeşille iç içe yaşayanlara kıyasla çok daha yüksek olduğu da bir diğer araştırmanın sonucu.
“Kentsel dönüşen” binaları büyütmek için, birkaç ağaç ve bitki çeşidiyle en azından bir yaşam belirtisi sunan bahçelerini de çoğunlukla yok ediyorlar. Sonra, neden insanlar bencilleşiyor, birbirlerine yabancılaşıyor, empati yoksunluğu toplumun neden en belirgin sorunlarından birisi diye düşünüyoruz. Ben size söyleyeyim, sebeplerinden biri de apartman bahçelerimizin bile yok edilmesi! Yine bir araştırmayla sabit (ki bunu bilmek için bilimsel araştırmaya da gerek yok, sağduyu yeterli!), bahçeli apartmanlarda yaşayan insanlar arasında topluluk bilinci ve aktif katılım daha yüksek oluyor!
Yeşil alanların beton yığınlarına kıyasla çok az olduğu yaşam mekanlarının çocuk gelişimi açısından da olumsuz etkileri var. Avustralya’da yapılmış bir araştırmaya göre, apartmanlarda büyüyen çocuklar, özgür hareket alanları ve fiziksel aktiviteleri sınırlı olduğu takdirde, sosyal ve devinim becerileri daha zayıf yetişiyorlar. İngiltere’de yapılmış bir araştırma da, benzer koşullarda yaşayan çocukların %93’ünde davranış bozukluğu görüldüğüne dikkat çekiyor. Akla gelmeyecek başka sağlık etkilerinden de bahsediliyor. Mesela, görüş alanları sınırlı olduğu için miyop, gürültüye daha fazla maruz kaldıkları için okuma ve işitme bozukluları gibi… Hava kirliliğine bağlı astım ve solunum bozuklukları da cabası!
Asıl sorun, çoğu insanın düşük kalitedeki bu yaşamı, tam tersine bir yükseliş olarak görüp talep etmesi, “tamam binamız depreme dayanıklı olsun ama neden bahçemizden de oluyoruz?” diye kimsenin tepki göstermemesi, herkesin yenilenen mutfağı, banyosu ve akıllı asansörleriyle mutlu olması! Hep daha fazlası, ama sadece kendimiz için. Yeme ve içme gibi temel ihtiyaçlarımız için göbekten bağımlı olduğumuz yeryüzü, ve buradaki yaşamı birlikte paylaştığımız diğer canlılar için de bir şeyler istemek kimin aklına geliyor?
Sırasıyla bahsedilen araştırmalar:
1-Sundquist, K., Golin, F., Sundquist, J., Urbanisation and incidence of psychosis and depression, British Journal of Psychiatry (2004), 184, 293-298.
2- Lederborgen, F. et al. 2011. City living and urban upbringing affect neural social stress processing in humans. Nature 474, 489-501, 23 June 2011
3- Maas J, Verhej RA, de Vries S et al. J Epidemiol Community Health published online 15 Oct 2009
4-Zaff J., A.S. Devlin. 1998. Sense of community in housing for the elderly. J Community Psychol 1998; 26(4):381-398.
5-Randolph B. 2006. Children in the Compact City. Fairfield B, (Sydney) as a suburban case study, University of NSW, Paper Commissioned by the Australian Research Alliance for Children and Youth, October 2006
6-Evans G. W., P. Lercher, W.W. Kofler. 2002. Crowding and children’s mental health: the role of house type. J Environ Psychol 2002; 22(3):221-231